“Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı“
Uzun bir aradan sonra Nuri Pakdil ustanın “Klas Duruş”unu yeniden okudum. O günden bu yana durduğum ve durmam gereken yeri, iktidarsız edilmek istenen zihnimi ne kadar koruyabildiğimi, şuanda kıymetini bildiklerimin doğruluğunu, sesimi-sözümü-dilimi-kelimelerimi sorguladım. Çok da olumlu sonuçlar elde ettiğimi söyleyemem. Burada kendimi dillendirmekten ziyade Nuri Pakdil hakkında bir iki cümle yazmak istedim.
Nuri Pakdil, gençlik dönemlerinde Büyük Doğu, Diriliş gibi ırmaklardan beslenmiş ve bunu 1984’te çıkardığı Edebiyat Dergisi’yle devam ettiren, kalemin-yazının yükünü hep omuzlarında taşımış, soyadına uygun bir dile sahip, “edebi” bir yazar olup Rasim Özdenören’in ifadesiyle adeta yürüyen bir kafadır.
O, “kutsal ekmek, kutsal emek, kutsal el” üçlemesini bu acımasız dünya düzenine karşı canlı tutmaya çalışmış ve “Yeryüzünde bir damla alın terinden güçlü silah yoktur” diyen, günümüz insanının üstündeki örtüyü kaldırmaya çalışan yazardan önce bir devrimcidir. 13 yıl gibi uzun süren bir sükutun ardından geri dönüş yaptığı 33 şiirle bize susarak konuşulabileceğini, her cümlenin bir vebali olduğunu göstermiştir.
Nuri Pakdil ile tanışmamış kişilerin öncelikle yazarın günlüklerinden başlamasını tavsiye ederim. Bu dev adamı anlamak için daha alfabetik bir yaklaşım olmuş olur.